
The Energy Project’in CEO’su ve “Yüksek Performans Teknikleri" kitabının yazarı Tony Schwartz, Harvard Business Review’da yayınlanan “Hayatta Kalma Alanınızda Takılıp Kaldığınızda Ne Yapmalısınız?" isimli yazısında; “enerjimizi nasıl daha ustaca yönetebileceğimizi" dair yaptıkları bir araştırmadan bahseder. Bir kişinin gün içinde bulunabileceği enerji seviyelerini 4 farklı moddan oluşan bir kadran üstüne oturtur.
Performans alanı, Hayatta kalma alanı, Tükenmişlik alanı ve Yenilenme alanı.
Performans alanındayken; enerjimiz yüksek ve pozitiftir. Belirli bir hedef için çalışırken bu alanda olmak isteriz. Bu alandayken kendimizi iyimser, odaklanmış ve mücadeleci hissederiz.
Hayatta kalma alanı; enerjimizin yüksek,ancak negatif olduğu zamanlardır. Kendimizi tehdit altında veya değersiz hissettiğimizde, sinir sistemimizin kontrolü prefrontal korteksten sempatik sinir sistemine geçer ve savaş ya da kaç moduna geçeriz. İnsanlar bu alandayken endişeli, sabırsız, sinirli, korkmuş ve kendilerini eleştirmeye meyillidir.
Tükenmişlik alanında; enerijimiz düşük ve duygularımız olumsuzdur. İnsanlar bu alandayken kendilerini çaresiz, boş ve bitkin hissederler.
Yenilenme alanı; enerjimizin düşük ama pozitif olduğu zamanlardır. Sakin, dingin, keyifli ve huzurlu hissettiğimiz bu alanda enerjimizi toplayıp performans alanına geri dönebiliriz. Sürdürülebilir bir yüksek performansın ve iyi oluşun anahtarı, performans alanı ile yenilenme alanı arasında düzenli ve bilinçli şekilde geçiş yapmaktır.
Pek çok insan şu sıralar zamanının çoğunu hayatta kalma ve tükenmişlik alanlarında geçiriyor. Bu pek de şaşırtıcı değil. Çünkü, Covid-19 yaklaşık iki yıldır kayıp, korku, izolasyon ve insanın içini kemiren belirsiz bir gelecek duygusuna yol açtı. Omicron varyantının hızlı yükselişi, yeni endişeler ve istikrarsızlıklar yarattı. İklim değişikliği, gelir eşitsizliği, ekonomik kriz, devam eden ırksal mücadeleler ve şiddetli siyasal kutuplaşma gibi diğer sosyal sorunların etkisini de düşününce sorun açıkça ortaya çıkıyor:
“Enerjimize olan talepler kapasitemizi aşıyor."
Peki o zaman, yaşam içinde karşılaştığımız zorluklar karşısında duygularımızla sakince ve ustalıkla kalabilme becerimizi geliştirmek; hayatta kalma ve tükenmişlik alanlarına düşmekten kaçınarak performans alanı ile yenilenme alanı arasında düzenli ve bilinçli bir şekilde geçiş yapmak için neye ihtiyacımız var?
İçimdeki çocuğun kıpırdanışını hissediyor, bir şeyler söylemek istediğini farkediyorum. Gözümün önüne çocukluğumda büyük bir keyifle izlediğim çizgi film karakterleri gelmeye başlıyor.
Sevimli Ağaçkakan Woody ormanda yaşadığı hayattan gayet memnundur. Oldukça hareketli ve oradan oraya koşturup gününü gün ederek geçiren Woody, bir gün büyük bir gürültü ile uyanır. Gördüğü karşısında şaşkınlık geçirir. Bir avukat ve ailesi yaşadığı ormanda tam evinin olduğu ağacı keserek oraya ev yapmak isterler. Bu durum karşısında çok sinirlenen Ağaçkakan Woody onların o evi yapmasına engel olmak için tüm hünerlerini gösterir. Woody’nin enerjisi yüksek ve pozitiftir. Hedefine odaklanmış ve gerçekleştirmek için de her türlü mücadeleye hazırdır. Yani Performans alanındadır.
Kambur duruşu, yırtık siyah cübbesi ve çürük dişleriyle Gargamel herkesten nefret eden aksi bir tiptir. Özellikle Şirinler’e karşı büyük bir nefret beslerken, her daim işine geldiği gibi hareket eder. Yüksek bir tepeye kurulu derme çatma bir evde kedisi Azman ile birlikte yaşamaktadır. Şirinler’e olan nefretini uyuşuk ve tembel kedisi Azman’dan çıkaran Gargamel, aslında oldukça beceriksiz bir tiptir. Şirinler’i ele geçirmek için giriştiği planların hepsini de suya düşürür. Çünkü endişelidir, sabırsızdır, korkaktır, kendine güvenmez. Tek bir yaşam alanı vardır. Hayatta kalmak.
Winnie the Pooh, küçük sevimli bir ormanda yaşayan ve bal yemeyi çok seven bir ayıdır. Ancak onun en büyük derdi bal yemek değildir. En önem verdiği şey sevimli arkadaşlarıdır. Onların neşesi ve duyguları Pooh için dünyadaki her şeyden daha önemlidir. Tigger, hiç yerinde durmayan yaşam enerjisini sürekli kuyruğu üzerinden zıplayarak göstermeyi seçen ve bu neşeli halini arkadaşları ile paylaşmak isteyen sevimli bir kaplandır. Piglet aslında çok utangaç ve korkak bir domuzcuktur. Ancak ihtiyacı olana yardım elini uzatmaktan da asla vazgeçmez. Hayattan bıkmış ve bezmiş halde olan Eeyore ise, tembelliğin resmidir. Bu sevimli eşek son derece tembel olmasına karşın her türlü macerada arkadaşlarına katılarak onları asla yalnız bırakmaz. Eeyore’ın içinde bulunduğu “Tükenmişlik alanı" düşük enerji, olumsuz duygular, boş ve bitkin hissetme hali ile kendini gösterir.
Sevimli hayalet Casper, bir hayalet olmasından dolayı tüm canlılar ondan korkmaktadır. Bu da sevimli hayaleti çok üzmektedir. Casper, bu yüzden hiç arkadaş edinemez. Fakat o diğer hayaletlerin aksine, insanları korkutmak yerine onlara yardım etmeyi seçer ve onlarla iyi anlaşmak ister. Her seferinde kötülük yapmaya çalışan üç hayalet amcasını durdurmaya çalışır. Yaptığı iyiliklerin sayesinde de yeni arkadaşlar edinir. Casper, her daim kendini “Yenilenme alanı" içinde tutar. Sakin, dingin, keyifli ve pozitif hissettiği bu alanda enerjisini toplayarak “Performans alanına" geri döner.
Sanırım sorduğum sorunun cevabını tam anlamıyla kendime verdim.
Her çizgi film karakterini seviyorum. Her birini keyifle izliyorum. İyi, kötü, çirkin, yaramaz, neşeli, huysuz ayrımı yapmıyorum. Yani yaşam alanım içinde her enerji moduma yer veriyorum. Kimi zaman Ağaçkakan Woody’nin müthiş enerjisini özlüyor; kimi zaman Gargamel’in her daim suya düşen planlarını izlemekten ders alıyor; kimi zaman Winnie the Pooh ve arkadaşları ile ormanda maceradan maceraya koşmaktan yoruluyor; kimi zaman da sevimli hayalet Casper ile yeni arkadaşlar ediniyorum.
Yani yaşam alanım içinde bir denge kuruyorum.
Sadece sürdürülebilir perfomansımı ve iyi oluş halimi yakalamak için; Ağaçkakan Woody ile Sevimli Hayalet Casper’a yaşam alanım içinde biraz daha fazla yer ayırıyorum.