Aynı gün içinde 2 yıldız kaydı gökyüzünden. Ömür, bir varmış bir yokmuş misali; akrebin yelkovanın peşine düştüğü bir zaman oyunun içinde kendini varediyor.
Çocukken büyüyüp adam olmanın peşinde koşarken, gençken para kazanmanın ev kurmanın telaşına düşüyor; yetişkin olmanın tadını çıkarmayı hayal ediyor ve zamanı doğrusal yaşamayı tercih ediyoruz.
Bense zamanı izafi yaşamayı tercih edenlerdenim. Sahip olduğu muhteşem potansiyelin her bir parçasını kullanan, yaşadığı her an’ın tadını çıkaran, gönlünden geçenin ardından giden, tutkularını azimle kovalayan, hayallerini kucaklayan, tarih ile öğrenen, felsefe ile düşünen, bilim ile keşfeden, sanat ile yaşamı anlamlandıran bir zaman. Tıpkı Ferhan Şensoy ve İnci Çayırlı gibi...
Çocukluğumdan beri Ferhan Şensoy’u gördüğümde aklıma hep Don Kişot gelmiştir. Yıllar sonra “Ferhangi Şeyler" oyununu tiyatro sahnesinde izlerken çocukken hayalimde canlandırdığım Don Kişot’un aslında Ferhan Şensoy’un ta kendisi olduğunu anladığımda beynimin içinde bir ışık yandığını hatırlarım.
Şövalye hikayeleri okumaktan aklı karışmış yaşlı ve aristokrat bir şahsiyet olan Don Kişot’un, atı Rocinante ile dört nala koşturması, dev olarak gördüğü yel değirmenlerine saldırması, hikayeyi adeta film gibi sunan unutulmaz anlardandır. Yel değirmenlerine saldırma sahnesi gibi; hayalindeki şeyin hayata uyup uymadığını düşünmeden denemeye kalkan bir karakter olan Don Kişot; tıpkı Ferhan Şensoy gibi kendine has oyunculuk anlayışını özgün bir dil ve anlatım biçimi geliştirerek kullanan, yaşamı Ferhangice deneyimleyen ve anlatan bir karaktere bürünmüştür. Zaman izafileşmiştir.
Müziğin tınıları ile evrenin zamanına uyumlanır; kulağıma gelen müziği duyumsarım. Bazı sesler vardır su gibidir, derindir, içinize akar; hani derler ya billur gibi işte tam onun gibi. Dinlediğimde beni zamanın içinde uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkarır. Zamanı izafileştirir. İnci Çayırlı’dan dinlediğim “Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum" şarkısında olduğu gibi...
Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum.
Dünyayı sana bırakıyorum.
Söz aldım saatlerden bir tanem sana koşacaklar.
Söz aldım gecelerden seni uyutacaklar.
Şarkılardan söz aldım hatırlatacaklar.
Gözlerimdeki son yağmurlar pencerende beni anlatacaklar sana bir bir...
İleride belki bir gün buğday misali düştüğüm yerde,
Belki bir dikenin dibindeyimdir çaresiz,
Kimbilir nerelerde...
Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum.
Dünyayı sana bırakıyorum.
Başımı kaldırdığımda gökyüzünden iki meleğin bana baktığını görüyor; onlara el sallıyor ve sevgilerimi gönderiyorum...
Bilim ve Sanat uzun, ömür kısadır." - HİPOKRAT