
İlkokul yıllarıma dair hatırladığım en güzel an’ım, okul bahçesinde oynarken birbirimize sorduğumuz sorulardı. En çok aklımda kalan da büyüyünce ne olacağımızdı. Çünkü hepimizin verdiği yanıt aynıydı.
“İLKOKUL ÖĞRETMENİ olmak"
İlkokul öğretmenimi her daim büyük bir sevgi ve saygıyla anıyorum.
Annem lisede Fizik öğretmeniydi. Her akşam ya ders hazırlar ya da sınav kağıtları okurdu. Ders kitaplarına, notlarına göz atmaktan ve sınav kağıtlarına bakıp öğrencilerin kaç aldığını gizli gizli izlemekten çok keyif alırdım. En büyük zevkim, annemin o zamanlar fotoğraflı küçük not defterini alıp içine bakmaktı. Her sınıfın başarılı başarısız öğrencilerini tespit eder ve yıl boyunca takip ederdim. Hatta ara ara anneme de sorardım. Yıllar geçti, ben liseye geldim. Annem fizik öğretmenim oldu. Lisenin ilk yıllarında annemi aynı zamanda öğretmenim olarak deneyimlemiş olmam, öğretmenlik mesleğinin gönlümdeki yerini annelik kadar değerli kılmıştır.
Cumhuriyetimizin kurucusu, üzerinde yaşadığımız topraklarda özgür ve bağımsız nefes almamızı, yaşamamızı sağlayan Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk :
“ Benim asıl anlatılacak yanım, öğretmenliğimdir. Topluma, milletime ben öğretmenlik yapabiliyorsam, beni onunla anlatın. Yoksa kazandığım, yaptığım öteki işlerle beni anlatmanız pek önemli değildir."
sözleriyle, savaş alanlarında en güçlü düşman ordularına karşı zaferlerden, bir ulusu yok olmaktan kurtarıyışla dünyanın takdirini kazanmış ününden değil de öğretmenlik yanının anlatılmasını istemekle, öğretmenin toplumları yücelten bir varlık olduğunu vurgulamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlik mesleğini yapmış ve sınıfında Başöğretmenimiz Atatürk’ü misafir etmiş öğretmenlerimizin hikayelerini okumak, dinlemek ve onlarla sohbet etmekten büyük keyif alırım. Her hikayeyi sanki ben de yaşamış gibi hisseder; oralara o zamanlara giderim. Büyük halam yani annemin halası tam anlamıyla bir Cumhuriyet Öğretmeniydi. Yıllarca İzmir Kız Lisesi’nde Biyoloji öğretmenliği yapmıştı. Çocukluğuma dair aklımda kalan en değerli anılarımdan ikisi ona aittir.
Öğretmenliğinin ilk yıllarında Atatürk okullarına ziyarete gelmiş, sınıfına girip anlattığı dersi dinlemiş ve çok nazik bir şekilde teşekkür ederek sınıfından ayrılmış. Her anlattığında gözleri dolar; o an’a gider; halen karşısında Başöğretmeni Ata’sı varmış gibi heyecanlanırdı.
“ Öyle bir gözleri vardı ki, sanki şimşekler çakıyordu. Hiçbirimiz gözlerinin içine bakamamıştık."
diye anlatırdı.
Yaşadığı dönemde gittiği bütün düğün, bayram ve özel günlerde milli kıyafetini giyer, eline Türk bayrağını alır, “Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa" türküsü eşliğinde sahneye çıkar ve herkesi çoştururdu. O zamanlar böyle yapmasını çok tuhaf karşılardık. Şimdi anlıyorum ki aslında yaptığı ne kadar değerli, anlamlı ve özel bir ritüelmiş. Kendisini rahmetle anıyor, önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum. Ruhun şad olsun sevgili Perihan Uyguç...
Kendisini değerli bir Cumhuriyet Öğretmeni olarak gördüğüm ve önünde saygıyla eğildiğim büyük Usta Yıldız Kenter diyor ki :
“ Öğretmen, hem can hem canandır.
O, yüreğimi kutsal bir sandık gibi açarken titreyendir.
Bana doğru eğilen, eğildikçe yükselendir.
Eldir.
Ayaktır.
Yürütendir.
Düşleriyle geleceği büyütendir.
Çocuktur, adım.
Tomurcuktur, umutlarım.
Hangi dalda açsam, o ışık arar bulur beni.
Anam gibi bağrına basar. Yar gibi sarar beni.
Bir çocuğun yüreği bir ana’ya bir yar’e bir de açılır öğretmene.
Bir çocuğun yüreği çiçek çiçek saçılır öğretmene.
Öğretmenler gününüz kutlu olsun..."
Tüm öğretmenlerimin önünde saygıyla eğiliyor ve her birine kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Sizler varoldukça yolumuz aydınlamaya devam edecek...