
40 sayısının önemli bir anlamı vardır hayatımda. Öncelikle anneannemi hatırlatır bana. Derdi ki : “ Ne istersen, neyi dilersen 40 kere dile getir, 40 kere söyle ama kalbinden söyle. İzle bak 41.de gerçekleşmiş olacağını göreceksin." Çocukluğumda çok kereler bunu denediğimi ve gerçekleştiğini de hatırlıyorum.
Ve 40. yaşım, hayatımın dönüm noktası. Anneannem’den duyduğum, dinlediğim hikayelerin tam anlamıyla kalbimde yerini bulduğu, özümü bana hatırlattığı ve yaşam amacımla buluşup Ben’den Biz’e giden yolculuğumu keşfederek, varlığımın mucizelerini kucakladığım 40.yaşım...
Anneannem çocukluğum ilahıydı. Ne söylerse doğruydu ve ne derse olurdu. Tam bir Giritli kadınıydı. Sevgi dolu, hamarat, becerikli, elinden her iş gelen ve çocukları çok seven.
Komşu gezmeleri vardı benim çocukluğumda. Ne kadar güzeldi. Gidip gelmeler için özel bir zamanlamaya da ihtiyaç yoktu. Çat kapı olurdu. Sabah kahvesi en çok tercih edilen zaman aralığıydı. Onların yanında oturup konuşmalarını dinlemekten büyük keyif alırdım. Nurten teyzeyi, Remziye teyzeyi ve nur içinde yatsın sevgili Memduha hanım teyzeyi çok severdim. Sevgi ve saygıyla anıyorum her birini.
O zamanlar yemek yapmanın, belki de çocuk aklımla lezzet yaratmanın çok basit olduğunu düşünürdüm. Çünkü bir kahve içtiklerinde bile ne kadar mutlu olur ve keyifli sohbetler yaparlardı. Derdim ki : “ Bir an önce büyüsem de ben de kahve içsem. O zaman ben de çok mutlu olur ve eğlenceli sohbetler yaparım."
Belki de bu yüzden kahveyi çok seviyorum. İçtiğim her kahve, tadı ve kokusu ile bana çocukluğumun keyifli an’larını hatırlatır ve beni o günlere götürür.
Peki neden bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır?, nereden gelir bu yaygın inanış?
“ Geçmiş zaman olur ki, İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan Üsküdarli bir zat vardır. Her inanıştan insan mekanına gelir, hem onun sohbetini dinleyip nasihatlerini alır hem de kahvesini içerdi.
Günlerden bir gün bu kahvehaneye bir Yeniçeri gelir. Yeniçeri gelir gelmez varlığını hissettirmeye başlar. İçeride bir Rum Kaptan’da bulunmaktadır. Yeniçeri, kahveciye : “ Herkese benden bir kahve ikram et, ama içeride yalnız oturan Rum gemi Kaptan’ını göstererek ; ona verme der."
Kahveci, Yeniçeri’nin bu sözünü duymazdan gelerek , herkese bu Yeniçeri’nin kahvesini ikram eder ve iki kahve daha yapıp Rum Kaptan’ın yanına oturur. Bu duruma hiddetlenen Yeniçeri : “ Ona vermeyeceksin demedim mi? der." Kahveci : “ Bu senin değil benim ikramım “ diyerek karşılık verir ve kaptanla muhabbet etmeye devam eder.
Bu olayın üzerinden tam 40 yıl geçer. Sisam Adası’nda büyükçe bir Rum isyanı patlak verir. O zamanlar, Rumlar eline geçirdikleri insanları esir pazarında satmaktadırlar. Nitekim Üsküdar’lı Kahveci de bu insanlar arasındadır ve yaşlı bir Rum tarafından satın alınır. Adamın kendisini öldüreceğini düşünen Kahveci, yaşlı Rum’un yüzüne bakar ve onun kendisine dostça baktığını görüp şaşırır. Yaşlı Rum, Kahveciyi serbest bırakır ve ona : “ Bana 40 yıl önce bir kahve ikram ettin ve ben, o kahveyi de seni de unutmadım der."
Aslında unutulmayan, içilen kahvelerin ardında bırakılan nice hikayeler, nice dostluklar, nice sırlar, nice keyifle yapılan sohbetlerdir.
Geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe kendi yarattığı markası, mekanı ve hikayesi ile bir Kahve Yolculuğu’na çıkan sevgili arkadaşım Ada İzgi Boz’a selam olsun...