Çocukken en sevdiğim oyun ip atlamaktı. Teneffüs aralarının bitmemesi için dua ederdim. Hatta derse geç kaldığımız bile olurdu. Kan ter içinde derse geldiğimizde sevgili ilkokul öğretmenimin bakışlarını halen hatırlarım.
İp atlamayı neden bu kadar sevdiğimi yıllar sonra kendime sorduğumda karşılaştığım cevap; o dönemin en güzel spor aktivitesinin ip atlamak olduğuydu. Liseye gelene kadar da doyasıya ip atladım. Bedenimin esnekliği, güçlü duruşu ve çevikliği ne kadar güzeldi.
Belki de bunun farkındalığı ile kızımın hayatında her daim sporun olmasını çok istedim. Sevgili Ata’mın:
“Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim.
Cumhuriyet, fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister."
sözleri her daim kulağıma küpe oldu.
Son yıllarda adı onlarca kez değişen, çocuklarımızın eğitim sürecini sadece bir sınavla değerlendiren liseye giriş için adına LGS (Liselere Geçiş Sınavı); üniversiteye giriş içinse adına YKS (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı) denilen bir düzende sporun yerini arayan garip bir ebeveyn olarak dün cevabımı bir kez daha kızımın sayesinde aldım.
Eğitim bir insanın; yaşadığı toplum içinde değeri olan duygusal, bedensel, zihinsel olarak sahip olduğu yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Öğretim ise, eğitimin okul içindeki bölümünü kapsayan kısmıdır. Eğitimin okullarda planlı, programlı ve profesyonel kişiler tarafından verilen bölümüdür.
O zaman aldığımın cevabın doğruluğu benim için bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Ben kızımın başarısını sadece matematik, fen, türkçe ve sosyal sorularına verdiği yanıtlarla ölçmek ve ölçtürmek istemiyorum. Onun duygusal, bedensel ve zihinsel olarak sahip olduğu yetenek, tutum ve davranış biçimlerini geliştirmesini istiyorum. Sporu ve Sanatı hayatının bir parçası yaparak insan olma yolculuğunu her açıdan deneyimlemesine alan açıyorum. Ve en büyük hayalim bunun sadece kendi kızım ile sınırlı kalmaması...
Dün kızımın da içinde yer aldığı Küçük Kızlar İzmir Voleybol Ligi’nde oynadıkları voleybol maçı bu hayalimin gerçekleşmesine dair ben de bir umut ışığı yaktı. Maç ligin en üst sırasında yer alan A takımı ile en alt sırasında yer alan B takımı arasında yapıldı. Her iki takım için de puansal açıdan hiç bir anlam taşımıyordu. Yani kazansalarda kaybetselerde yerlerinde bir değişiklik olmayacaktı. Ama sanki bir mucize oldu ve her iki takımda şu ana kadar oynadıkları maçlar içinde en heyecanlısını, en hareketlisini, en keyiflisini gerçekleştirdi. Bir ebeveyn olarak bu kadar heyecanladığımı ve sahada ışıl ışıl parlayan, elinden geleni sonuna kadar yapan gencecik kızlarımızla bu kadar gurur duyduğumu hatırlamıyorum.
Ata’mızın ölümünü takip eden günlerde o zamanlar yalnız Avrupa’nın değil dünyanın en güçlü günlük spor gazetesi olan ve Fransa’da yayınlanan “L’Auto" yayınladığı geniş bir makalede Atatürk’ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun överken şu şatırlara yer vermiştir:
“...Atatürk dünyada ilk defa beden eğitimini zorunlu hale getiren devlet adamıydı. Söylev ve kağıt üzerinde kalmayan uygulamalarıyla stadyumlar ve spor tesisleri yaptırdı. Döneminde Türkiye’de spor gittikçe artan önem ve değer kazandı."
Sevgili Atam,
Ne olursa olsun senin açtığın yolda yürümeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz. Emanetimiz büyük...