
Kendimi bildim bileli çizgi filmleri çok severim. Çocukluğumda seyrettiğim çizgi filmleri halen hatırlarım. Heidi, Şeker Kız Candy, He-man ve Voltran aralarında en sevdiklerimdir.
Her çocuk çizgi filmleri sever diyebiliriz. Özellikle son 10 yıl da çizgi filmlerin dönüşüm geçirerek animasyon filmleri halini almasından bu yana, “Çizgi filmleri sadece çocuklar sever" görüşümde ciddi değişiklik olduğunu farkediyorum. Çünkü önce kendimden başlayarak 50 yaşına merdiven dayamış gönlü genç bir birey olarak hiç bir animasyon filmini kaçırmadığımı gözlemliyorum. Sevgili eşimi de bu gruba dahil edebilirim. Eşimle beraber bir animasyon filmine bilet alıp, büyük bir keyifle sinemaya gidebilen şanslı çiftlerden olduğumuzu düşünüyorum 😊.
Koçluk mesleğine adım attıktan sonra hayatımda ilgimi çeken, sevdiğim ve yapmaktan keyif aldığım şeyleri daha fazla düşünmeye ve yaşadığım bu keyif veren duygunun altında saklanmış olan gizemi araştırmaya başladım. Ve gördüm ki, insanın hoşuna giden, mutlu eden şeylerin altında, onu çocukluğuna götüren, her şeyiyle hayatı olduğu gibi ve doğal haliyle yaşamasına fırsat veren, içinde özgürlüğü, neşeyi, merakı, heyecanı ve çoşkuyu barındıran duygu dolu anlar var.
İnsan çocukken bu duyguların hepsini rahatlıkla yaşayabilir, kimse neden bu kadar çoşkulusun? neşelisin? heyecanlısın? meraklısın? diye sormaz. Ama büyüdükçe, yaşam yerini geçmişin keşkeleri ile geleceğin endişe ve kaygıları arasında sürekli gidip gelen bumerang misali bir şeye bırakır. Bulunduğumuz anın tadını çıkarmaktan ziyade kendimizi, neden böyle yaptım? keşke yapmasaydım pişmanlıkları ile geleceğe dair duyduğumuz endişe, kaygı ve güvensizlikler ikilemi arasında dönüp duran bir kısır döngü içinde yaşar halde buluruz.
“Kung Fu Panda", en sevdiğim animasyon filmlerinden biridir. Po, Kung Fu tutkunu ve aile mesleği olan erişte satmakla meşgul sıradan bir panda iken Bilge Kaplumbağa Oogway tarafından Ejderha Savaşçısı olmak üzere seçilir ve hikaye de tam da burada başlar.
Gelişim ve öğrenme yolculuğunda Po, yeteneklerini ve güçlü/zayıf yönlerini, yaratabilme gücünü keşfederek bunları kullanabilmenin yollarını deneyimler. Karşısına çıkan zorluklarla baş etmenin yollarını öğrenir ve ilerleyebilmek için içindeki gücü keşfetmenin yollarını anlamak üzere izleyiciye aydınlatıcı ve öğretici ipuçları sunar. Tabi ki bunu yaparken müthiş eğlenir, çoşar, meraklanır ve an’ın tadını çıkarır.
Filmin başında son derece sıradan bir Panda gibi gözüken Po, Kung Fu öğrenebilmek ve bu konuda ustalaşabilmek adına hiç bir ilave özelliğe sahip değildir. Bilge Oogway’in Po’yu Ejder Savaşçısı seçmesinin ardından öğretmeni Master Shifu ve takım arkadaşları Furious Five ekibi, Po’nun gerek yetenek, gerekse fiziksel olarak Ejder savaşçısı olabilecek potansiyele sahip olmadığına inanırlar. Fakat, herkesin olumsuz düşüncelerine rağmen pes etmeden, azimli bir şekilde çalışmalarına devam eden Po, Master Shifu’nun da desteğiyle daha önceden varlığından bile haberdar olmadığı, gizli kalmış yeteneklerini yüzeye çıkararak karakterini yeniden şekillendirir. Bir anlamda yaşam amacını bulur.
Bilge Kaplumbağa Oogway, Kung Fu tutkunu ve aile mesleği olan erişte satmakla meşgul sıradan bir panda olan Po’ya der ki :
“ Olmuş olanla ve olacak olanla çok fazla ilgilisin. Bir söz vardır. Dün artık tarih oldu. Yarın ise bir bilmece. Ama bugün sana hediyedir. Bunun kıymetini bilmek gerekir."
Kung Fu Panda Po, Bilge Kaplumbağa Oogway, Master Shifu ve Furious Five ekibini sevgiyle kucaklıyor, içimdeki potansiyeli ve yaratma gücümü farkettirdikleri, bugünün hediyem olduğunu hatırlattıkları ve içimdeki gülen, oynayan, şarkı söyleyen, dans eden çocuğun sesini daha yüksek duymamı sağladıkları için teşekkür ediyorum.
Hepimizin evde olduğumuz bugünlerde özellikle sokağa çıkamadığımız haftasonlarında, sizleri ailecek izlemekten büyük keyif alacağınızı düşündüğüm “Kung Fu Panda Po’nun Maceraları" nı izlemeye davet ediyorum.