Offf hava çok sıcak. Karnım da çok aç.
Etrafta ne kadar çok pire dolaşıyor böyle. Isırdıkları yerlerde canımı yakıyor hani. Sıcağın ve açlığın üzerine de hiç çekilmiyor. Limanın köşesindeki tahıl ambarını neden kapattılar sanki; ne güzel karnımızı doyuruyorduk.
Bir an “Aaaa o da ne? ambarın kapısı açık" diyerek koştuğumu ve kendimi ambarın tam ortasında etrafa şaşkın gözlerle bakarak bulduğumu hatırlıyorum. Burası eski haline benzemiyor hiç. Her yer pislik içinde. Ben insanları görüyorum. Ama onlar beni görmüyor. Hiç biri peşimden kovalamaya dahi yeltenmiyor. Hareketleri çok yavaş. Hatta bazıları hareket bile etmiyor. Etrafa beyaz beyaz bir şeyler serptiklerini farkediyorum.
O an da arkamda bir şeyin beni dürttüğünü hissediyorum. Dönmeme dahi fırsat kalmadan kendimi havada buluyorum. Bu kocaman bir fare. Kocaman da laf mı. Devasa bir şey bu. Simsiyah tüyleri ve kıpkırmızı gözleri var. Sanki ateş gibi kızıl kıvılcımlar saçıyor etrafa. Bir an kendimden şüphe ediyorum. O bir fare ise ben neyim?; ben bir fare isem o ne acaba?
Kendimi onlarcasının içinde ne yapacağımı bilmez bir halde buluyorum. Yoğun bir hareket ve telaş var. Çoğunun ağzından kanlı et parçaları sarkıyor. Ambar, her yeri devasa farelerle sarılmış bir savaş alanını andırıyor.
İnsanlar ve fareler arasında yaşanan, adına VEBA denilen savaş bu olsa gerek.
Bedenimde bir şeyler hissediyorum. Ellerim, bacaklarım, kuyruğum uzuyor tüylerim kararıyor. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi canımı yakıyor. O an her şey sessizliğe bürünüyor ve ben kaldığım yerden yoluma devam ediyorum...