Çocukken ne kadar çok büyümek isterdim. Misafirliğe gittiğimiz ya da bize misafir geldiği zamanlar, sessizce bir köşede oturur, gözlem yapardım. Aslında konuşulanlardan bir şey anlamazdım. O an için konuşulanlar, kulağıma tatlı tatlı gelen bir müziğin tınıları olurken, gördüklerim de severek izlediğim bir çizgi filminin en neşeli bölümleri olurdu. Bir an da kendi hayal dünyama dalar, birisi bana sesleninceye kadar da orada vakit geçirirdim. Benim için ne kadar uslu, çocuk derlerdi. Oysa bilmezlerdi ki, içimde ne fırtınalar kopar, ne yaramazlıklar yapar, ne çok konuşur, ne çok eğlenir ve ne çok ortalığı dağıtırdım.
Çocukken ne kadar çok büyümek istememin nedeninin, bir süper kahraman olarak kendi yarattığım dünyanın ancak büyüyünce gerçek olabileceğini düşündüğüm için olduğunu, şu an farkediyorum.
İçimde bir şeyler hareket ediyor sanki, oyun oynayan çocukların sesi geliyor kulağıma. Ve içlerinden birisi kulağımın dibine kadar gelip beni oyunlarına davet ediyor. Çok tanıdık bir ses bu. Biraz ürkek, biraz çekingen ama çok istekli.
“ Bizimle oynamaya gelsene ! Bu oyunu oynamayı sevdiğini biliyorum, çünkü çocukken hayallerinde ne kadar çok birlikte oynadığımızı hatırlıyorum. Hadi gellll artık!!!! "
“Geldim geldim. Bir daha da geri dönmeye niyetim yok zaten. Beni her zaman oyununuza alır mısınız?"
“Tabi ki sen ne zaman istersen..."
“Elimden tutup oyuna aldığın, neşeni, çoşkunu, heyecanını ve sevgini benimle paylaştığın için, teşekkür ediyorum sana içimdeki çocuk..."
Judith Malika Libermann’ın “Bir Masal İyi Gelir" adlı kitabındaki “Serçe Olmak" masalı, beni çocukluğuma götürür ve kendi yarattığım masal ormanının güzelliklerini anımsatır, duyumsatır ve beni olağaüstü dünyasının içine alır.
“ Ormanda yaşayan minik bir serçe dünyayı çok seviyordu. Sabahtan akşama kadar ağaçtan ağaca neşe içinde uçarak sevgisini gösteriyordu. Bir gün yaşadığı ormanda şiddetli bir fırtına koptu, gök gürledi, şimşeklerle yırtılan toprak titredi. Bütün hayvanlar korkarak, saklanmak için yuvalarına kaçıştılar.
Minik serçe dışarı çıkıp boylu boyunca yere uzandı ve incecik bacaklarını göğe doğru kaldırdı. Koşarak yuvasına yetişmeye çalışan bir tilki serçeyi fırtınanın ortasında yere yatmış halde görünce ne yaptığını sordu:
“Tilki kardeş, görmüyor musun, göğün bu fırtınada kopup bunca varlığın üzerine düşerek herkesi ezmesinden korkuyorum, bu yüzden bacaklarımla göğü itip dünyamızı koruyorum" diye cevap verdi serçe.
Bunu duyan tilki, bir an için fırtınanın korkusunu bile unuttu ve gülmeye başladı:
“Gök nerede sen nerede? Bu minik bacaklarınla mı gökyüzünün yere düşmesini engelleyeceksin?"
Serçe, tilkiye hiç alınmadan itmeye devam etti. “Tilki kardeş haklı olabilirsin ama ben elimden geleni yaparım. Kalbim, bu kocaman dünyayı sevecek kadar büyükse neden bacaklarım onu koruyacak kadar güçlü olmasın ki?" dedi. "
Bu sene 23 Nisan’da bir dileğim var. Yeni nesillere daha yaşanır bir dünya bırakmak ve daha sağlıklı büyümelerini güvence altına almak için, biraz ön yargılarımızdan kurtulup olanı olduğu gibi görebildiğimiz, “ olması gerekiyor " demek yerine “ olanı olduğu haliyle kabul ediyorum "diyebildiğimiz bir dünya diliyorum.
Başarı & Hedef odaklı olmak yerine Deneyim odaklı olmayı tercih ediyorum.
“ Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bırakırsanız sorun kendiliğinden çözülecek aslında..." - AZİZ NESİN