Yeni şeyleri duymayı, görmeyi, okumayı, seyretmeyi, araştırmayı, koklamayı, tatmayı çok severim. Hele ki sevdiğim bir aktiviteyi yaparken karşıma çıkıyor ise, o zaman daha da tadından doyulmaz olur benim için.
Bu ay okuduğum kitaplar sayesinde Uzakdoğu felsefesine doğru yaptığım yolculukta, 2 farklı konu ile karşılaştım.
“Kintsugi ve I Ching"
Efsaneye göre 15 yy.da Japon hükümdarının çok sevdiği çay kasesi kırılır ve hükümdar ustalardan bir çözüm bulmalarını ister. Ustalar kasenin parçalarını birleştirip, çatlakların göründüğü yerlerin üzerini altın tozu ile daha da belirginleştirir. Hükümdar tarafından büyük bir beğeni ile karşılanan bu tamir işlemi, devam eden yıllarda çok özel bir el sanatı olan “Kintsugi" olarak tanınır. Hatta, kırıkları özel tozlarla kaplanan objeler bu yöntem sayesinde, eski halinden daha da değerli hale gelmiş olur.
Kintsugi, aslında hiçbir şeyin kırılmadığı, Antik Japon Felsefesine dayanır. Kintsugi tekniğini kullanan sanatçılar, kırılmış seramikleri altın ve gümüş ile birleştirerek, yaşanmışlığın özgün ve benzersiz izlerini taşıyan eserler ortaya çıkarırlar. 500 yıllık bir geleneğe sahip olan bu teknik, kırılan objelere kaybettikleri fonksiyonlarını kazandırmanın ötesinde, değerli bir yaşam dersi sunar.
Kintsugi, kırılmanın aslında bir bozulma ve yokluğa gidiş değil, yeni bir varoluş biçimi olduğuna işaret eden, umut dolu yaşam metaforları üreten bir sanattır.
Kintsugi, kırılmış bir tabağın, değer verilerek üzerinde çalışıldığında, olumlu düşüncenin olağanüstü bir kanıtı haline gelebileceğini gözler önüne sermesi bakımından da ilginçtir.
Kintsugi ile, kırılmanın izleri gizlenmez, tam tersine vurgulanır. Kintsugi sanatı, wabi-sabi anlayışına dayanır. Wabi-Sabi, yaşamın hiçbir unsurunu kusur olarak görmez, tersine ona göre yaşam tüm unsurları ile değerlidir. Tam da bu noktada Doğu ve Batı felsefelerinin farkı ortaya çıkar. Doğu yaşanmışlığı “kusuru" kutsarken, Batı simetriyi ve kusursuzluğu kutsar.
Leonard Cohen’in sözlerindeki gibi;
“Kusursuzluğu unutun. Her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri böyle girer."
I Ching, “Değişimler Kitabı/Klasiği" anlamına gelen bir yapıttır. Çin klasik metinlerinin en eskisi kabul edilen eser, evrendeki değişimlerin insansal yaşam ve olaylara nasıl rehberlik edebileceğini imgesel bir teknik kullanarak anlatır. İlk kez efsanevi bir karaktere dönüşmüş olan ve Çin’in ilk kadim yöneticilerinden olduğu varsayılan Fu Xi tarafından yazıldığı öngörülmektedir.
3500 yıllık kadim bir öğretiye dayanan I Ching, eşzamanlılık teoreminden hareketle, mevcut an’ın enerjisini analiz ederek, geleceğe dair bir projeksiyon yapar. Bu anlamda, bir fal sistemi değildir. Olayların an’daki karşılaştırmalarını yaparak, bir öngörü verir. Eğer sözkonusu olayda bir değişim yapılırsa, I Ching’in öngördüğü ihtimaller de değişecektir. Değişim, içimizdeki değişimdir. I Ching, bu değişimi en yumuşak geçişlerle ve en işe yarar şekilde geçirmemizi sağlayan bir tür yaşam anahtarıdır.
I Ching, kendilerine ait tasarımları olan I Ching paraları ile oynanabildiği gibi, herhangi üç adet demir para ile de oynanabilir. Paraların bir yüzü “2" diğer yüzü “3" sayısına eşit kabul edilerek paralar atılır. Gelen üç yüzün sayısal değeri toplanarak, özel bir matematiksel dil kullanılarak yaratılan geometrik şekil üzerine işlenir. Aynı işlem, 6 kez tekrarlanır.
Kimbilir belki de iki konunun aynı anda karşıma çıkışı tesadüf değildir. Kintsugi ile hayatımın dağılan parçalarını altın tozları ile birleştirip daha değerli hale getirebilme şansını yakalarken, I Ching’le de hayatımın değişim anahtarını keşfedebilirim.
Ne dersiniz?