Bundan 2500 yıl önce Sun Tzu, savaş sanatında şöyle der :
“ En büyük zafer savaşmadan kazanılandır."
Savaşmadan zafer kazanmak için ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmenin önemini vurgular.
Bundan 500 yıl önce ise modern felsefenin kurucularından Francis Bacon, 17.yüzyılda Latince olarak yazdığı modern düşüncenin ve bilimsel bilgiye ulaşmanın en önemli kaynaklarından biri kabul edilen Novum Organum’da :
“ Anlamak, bilmektir; bilmek, hükmetmektir."
diyerek bilim ve bilime dayalı teknolojiye atıf yapar. İnsan, bilim yapmalıdır. Yani doğayı tanımalı ve anlamalıdır. Ancak bu şekilde edindiği bilgilerden yararlanarak incelediği doğaya hakim olabilir, onu kontrol edebilir ve üzerinde etkide bulunarak birtakım değişiklikler yapabilir.
Sun Tzu ile Bacon arasında 2000 yıl olmasına ve çağların değişmesine rağmen gücü yönetmenin yolunun tek bir ortak noktada buluşması ne garip değil mi?. Bilgiyi dizayn edenler çağa da hükmediyor. Bugün dünya yeni bir çağ ile karşı karşıya. 21.yüzyılın hikayesi noktalanırken artık devletlerin etkisi eskisi kadar güçlü değil. Yeni çağın süper gücü ne ABD, ne Çin, ne de Rusya. Farkında olalım ya da olmayalım dijital imparatorlukların çağına giriş yapmış bulunmaktayız.
Teknolojinin, siyaset ve toplum üzerine etkileri hakkında çalışmalar yapan, Kuzey Carolina Üniversitesi Enformasyon ve Kütüphane Bilimi Bölümü’nde öğretim üyesi olan sosyal bilimci ve yazar Prof.Dr.Zeynep Tüfekçi, 2017 yılında TED Global’de yaptığı konuşmasında bilginin gücünü çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
“ En çok korkmamız gereken yapay zekanın kendi başına bize ne yapacağı değil; güç sahibi insanların bizi bazen saklı bazen de belirsiz ve beklenmeyen şekilde bunu nasıl kullanacaklarıdır. Yakın gelecekteki bağımsızlığımızı ve itibarımızı tehdit eden teknolojinin büyük kısmı, verilerimizi ve dikkatimizi toplayıp reklamcı ve benzerlerine satan şirketler tarafından geliştiriliyor. Facebook, Google, Amazon, Ali Baba ve Tencent gibi şirketler tarafından insanları etkilemek için, insan davranışlarını anlayan algoritmalar yaratılıyor. Bu algoritmalar, insanların etnik özelliklerini, dini ve siyasi görüşlerini, kişisel özelliklerini, zekasını, mutluluğunu, madde kullanıp kullanmadığını, ailesinin durumunu, yaş ve cinsiyetini sadece facebook bilgilerinden tahmin edebilir.
Teknolojimizi, yaratıcılığımızı ve evet siyasetimizi harekete geçirmemiz lazım. Böylece kişisel amaçlarımızı da birlikte destekleyen aynı zamanda insani değerlere de bağlı yapay zekayı inşa edebiliriz.
Bu yapılar, bizim işleyişimizi düzenliyor ve ne yapıp ne yapmadığımızı kontrol ediyor. Reklamla finanse edilen bu platformların çoğu ücretsiz olmakla övünüyorlar. Bu bağlamda, bunun anlamı şu :
“ Satılmakta olan ürün biziz."
Veri ve dikkatimizin en yüksek ücreti veren otoriter veya demogoga satılmadığı bir dijital ekonomiye ihtiyacımız var."
2020 Kasım ayında ABD’de gerçekleşen başkanlık seçimleri, etkisini halen tüm dünyada hissettiriyor. Trump, seçimleri kazanan tüm Amerikan Başkanları’ndan daha fazla oy alarak yarışı kaybetti. Tam 72 milyondan fazla oy aldı. Rakamın boyutunu şöyle anlayabiliriz. Obama 2012 yılında rakibine fark atarken 65 milyon oy almıştı. Trump’dan 7 milyon daha az oy. Peki rekor kırmasına rağmen Trump seçimi nasıl kaybetti?
Bu sorunun cevabı ise 3 ay önce yaşanan savaşta gizli. Twitter, geçtiğimiz Temmuz ayından itibaren Trump’un paylaştığı neredeyse tüm tweetlere müdahale etti. Ya tweetleri sildi, ya da yanlış bilgi veriyor deyip paylaşımların altına kendi belirlediği içerikleri ekledi. Twitch ve Reddit gibi özellikle Amerikalı gençler arasında çok yaygın olan platformlardan da çok benzer hamleler geldi. Trump’ın kampanya hesabı, Twitch tarafından tamamen kapatılırken Reddit’de 500 binden fazla üyesi olan Trump sayfasını tamamen sildi. Twitter, Trump’u kişiliksizleştirirken Instagram’da Biden’a zaferin yolunu açtı.
Peki bunların önemi ne?
Biden ve ekibinin bütün dijital stratejileri Instagram üzerinde tasarlandı. Açılan binlerce hesap farklı kanallarla gençleri yönlendirdi. Bizim sosyal medya olarak tanımladığımız bu platform dünyanın en güçlü koltuğuna kimin oturacağına karar verdi. Biden’ın Instagram ile birlikte tasarladığı seçim kampanyası karşılığında bir rekoru da getirdi. Amerikan Başkanlık yarışı tarihinde ilk kez 18-29 yaş aralığı %50’nin üstünde katılım sağladı. Bu yaş aralığında 45 eyaletin tamamını Biden kazandı. Birleşik Devletler tarihinde herhangi bir yaş araliğında böyle bir fark şu ana kadar hiç görülmemişti. Bu bize dijital platformların, o koltuğa kimin oturacağına biz karar veririz derken çok da haksız sayılmadıklarını gösterdi.
O zaman bu demektir ki, insani değerlere ve etiğe hiç olmadığı kadar sıkı sarılmamız gerekiyor. Kendi sorumluluklarımızı makinelere yaptıramayız. Yapay zeka ve dijital teknoloji bize “Etikten kurtul geç" kartı vermiyor. Tam tersine ihtiyacımız var. Yaratılan her algoritmayı şüphe, gözlem ve inceleme ile desteklemek, insani değerlerimizle beslemek ve doğayı değiştirmek yerine örnek almak yapacağımız her devrimsel buluşu tüm evren için kullanılabilir hale getirecektir.
Yunus Emre ne güzel söyler :
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır...